EĞER BÜYÜK BİR DERDİN VARSA RABBİNE BÜYÜK BİRDERDİM VAR DEME, DERDİNE ÇOK BÜYÜK BİR RABBİM VAR DE.
   
 
  KARDEŞLİK

DOSTLUK VE KARDEŞLİK BİR İHTİYAÇTIR
"Dostluk" sözlükte, dost olma durumu ve dostça davranış olarak açıklanmıştır. "Kardeşlik" de kardeş olma durumu, kardeş kadar yakın sayılma, birlik, beraberlik gibi anlamlara gelmektedir
"Dost" sevilen, güvenilen yakın arkadaş demektir. Dost bilinen kimse ile yakın ve samimi ilişkiler kurulabilir. Böyle bir kişi ile insan, her şeyini paylaşabilir, ona en gizli sırlarını açabilir. Bu durum, aynı zamanda dostluktur. Dost olmaya, dostlar edinmeye her insanın ihtiyacı vardır. insanların kardeşliğe de ihtiyacı vardır. Kardeş gibi birbirini seven ve kollayan insanlar, kardeşlik sayesinde yardımlaşırlar. Hayatta birbirlerine destek olurlar. Birbirlerini cesaretlendirirler. Kardeşlik kuranların, dostluk kuranlar gibi ortak değerleri vardır, inançları vardır, davranışları vardır. insan, diğer insanlarla bir arada yaşamak zorundadır. Kuran'ı Kerim, dostluğu övmüş ve teşvik etmiştir. Bunun yanında Kuran gerçek dostların kimler olabileceğinin işaretini de vermiştir. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:
"Sizin dostlarınız ancak, Allah, onun Resulü ve müminlerdir." 1 Bir başka ayette mümin erkekler ile mümin kadınların birbirlerinin dostu olduğu bildirilir. 2 Allah'ın, insanların gerçek dostu olmasının anlamı büyüktür.3 Zira Müslüman kişi, din kardeşlerinden ve diğer insanlardan vefasızlık görse bile yalnızlık çekmez. Çünkü, gerçek dost olan Allah, ona her zaman yakındır. Kardeşlik de dostluk gibi insanların hayatında önemli bir yer tutar. Bunu göz önünde tutan Kuran’ı kerim kardeşliği de teşvik etmiş ve Müslümanları kardeş ilan etmiştir.4
DOSTLUK VE KARDEŞLİĞİN TEMELİ SEVGİDİR
Sevgi, insanı diğer insanlara, hayvanlara ve başka şeylere yakın ilgi göstermeye iten duygudur. Sevgi, insanları birbirine bağlar. Sevginin olduğu yerde, acılar çabuk unutulur, dertler çabuk halledilir, üzüntüler neşeye dönüşür. Yüzler güler. Asık suratlar kaybolur, gözler parıldar, kalpler kaynaşır.
Her şey sevgiye dayanmaktadır. Kardeşliğin de, dostluğun da temeli sevgidir. Bunun ölçüsü sevginin karşılıklı olmasıdır. Bencilce sevgi, süreklilik kazanamaz. Bundan dolayı Hz. Peygamber, başkalarını sevmeyi, onların haklarını tanımayı, imanın olgunluğu için şart kılmıştır .

DİNİM  DOSTÇA  VE  KARDEŞÇE  YAŞAMAMIZI  İSTER

Dinim İslam dinidir. İslam dini, kendini Allah'a teslim edenlerin dinidir. Bu din, bütün insanlara gönderilmiştir. Bütün ayetleri, her insana hitab eder. “Ey insanlar!" diye başlayan bir çok ayet vardır .Namazlarda okunan "Felak" ve "Nas" sureleri ise "insanların meliki" ve " insanların ilahı" na sığınmamızı ister. "Müslümanların Allah'ı" diye bir ayrım yapmaz. Hıristiyanları ve Yahudileri Allah'ın birliği inancında birleşmeye, diyaloga çağırır. Dolayısıyla benim dinim insanları, dillerinden, renklerinden, soylarından dolayı ayırtmaz. Bunların hepsini Allah yaratmıştır. Hepsi Allah'ın kullarıdır. Din, hepsine gelmiştir. Bütün insanları mutlu kılmak hedefindedir.
insanca yaşamak demek, birbirlerinin haklarına saygı göstererek yaşamak demektir. Haklara, inançlara saygı duymak, dostça yaşamaktır, kardeşçe yaşamaktır, diyalog içinde yaşamaktır. ilişkileri geliştirerek yaşamaktır, bozarak değil.
Nitekim Peygamberimiz "Ey Allah'ın kulları! Kardeş olun" diyerek bütün insanları kardeşliğe çağırmıştır.
 DOSTLUK VE KARDEŞLİK BARIŞIN TEMELDİR
Dostluk ve kardeşliğin barışın temeli olduğunu anlayabilmek için önce "barış"ın ne olduğunu öğrenmemiz gerekir. "Barış" savaşsızlık hali, savaştan sonra antlaşmayla başlayan süreçtir. Bir de birbirlerine kızgın, küskün olan insanların barışması, yani küslüğe son vermeleridir. Aralarında anlaşmazlık, çatışma olan kişilerin anlaşmaya varmalarıdır. insanların birbirinden kaçışını önlemek ve onları birbirlerine yaklaştırmaktır .
Barışa her insan ve her devlet muhtaçtır. Çünkü savaş hali, çatışma her bakımdan yıkımdır. Savaşta insanlar ruhen tedirgin olur, ölür, yaralanır. Toplumlar gerilir. Kin ve düşmanlık duyguları şiddetlenir. Devletin gelirleri silaha, savaş harcamalarına yatırılır. Açlık, kıtlık doğar. Bu gerçeğin bilincinde olan Atatürk, "Yurtta barış, cihanda barış!" ilkesini koymuştur. Bu ilkeye, bütün toplumların ve bütün dünyanın ihtiyacı vardır. Temelde dostluk ve kardeşliğin olduğunu unutmamak şartıyla.

 İSLAM SEVGİ VE BARIŞ DİNİDİR
İslam, sevgi dinidir. insanların gönlüne girmenin yolu, sevgi ve ilgidir. Allah, bütün yaratıkları sever, insanı daha çok sever. Allah evreni sevgi ile yaratmıştır. Evrenin mayasında sevgi vardır. İslam, sevgi üzerine kurulmuştur. Allah Kuran’da "Şüphesiz müminler birbirleri ile kardeştirler; Öyleyse dargın olan kardeşlerinizin arasını düzeltiniz. Allah’tan sakının ki size acısın." 1 diyor. İslam, sevgi dini olduğu gibi barış dinidir de. Çünkü İslam kelimesi "barış ve esenlik" anlamını taşır. İslam kelimesi "selam" kökünden türetilmiştir. "Selam" barış, kurtuluş anlamlarına gelir. "İslam", terim olarak, Allah'a teslim olmak, İslami esasların doğruluğunu kabul etmek demektir. "Müslüman" doğruyu ve iyiyi bulan, bulduğunu uygulayan, alçakgönüllü kimsedir. Demek ki Müslüman, barış isteyen ve barış için çalışan insandır.
Kuran'da Allah'ın isimlerinden birisi de "selam"dır. Burada selam "esenlik veren, esenlik kaynağı'' anlamına gelir. Tanrısı esenlik veren, peygamberi, herkesi sevgiye çağıran İslam kendisi de barışın kaynağı olur. Bu nedenle Yüce Allah uyarıyor:
"Ey inananlar! Hep birlikte barışa girin, şeytana ayak uydurmayın, o sizin apaçık düşmanınızdır." 2

SEVMEYİ BAŞARMALI SEVİLMEYİ HAK ETMELİYİM

Sevmenin ilk şartı, alçak gönüllü olmaktır. ikinci şartı, güler yüzlü, tatlı dilli olmaktır. Bir diğer şartı, insanlara hoşgörülü davranmak, karamsar olmamaktır. Dördüncü şartı, insanların kişiliğine saygı göstermek; ona emreden bir tavır içinde olmamaktır. insanlarla alay etmemek, insan kendisini çok öğrenmek diğer şartlardandır. Müslüman, insanlar için fedakarlık yapabilmelidir. Bu şartları yerine getiren kişi sevmeyi başarır. Sevmeyi başaran kişi, sevilmeyi de hak eder .insanlara sıcak davranan, tevazu ile yaklaşan insan, sevilir. Herkese güven veren kişi kendisini sevdirir. Karşılık gözetmeden insanların iyiliğine koşan kişiyi herkes sever. 0, sevilmeyi hak etmiştir.
 
 
GERÇEK KARDEŞLİK, HAKİKİ DOSTLUK
 
 AYNI ana babadan gelen insanlar nesep bakımından kardeş oldukları gibi, aynı dine mensup olan kimseler de din kardeşidirler. Yüce Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'de Hucurat suresinin 10. ayetinde: “Şüphesiz mü’minler kardeştirler.” buyurarak cinsi, ırkı, rengi, vatanı, ne olursa olsun bütün mü’minlerin kardeş olduklarını belirtiyor. Bu kardeşlik biraz önce de belirttiğimiz gibi din kardeşliğidir. Dostlukların, ahbaplıkların, arkadaşlıkların en güzeli aynı dine mensup insanlar arasında, başka bir ifade ile din kardeşleri arasında olur.

İnsanlar arasındaki dostlukları, ahbaplıkları, arkadaşlıkları, kardeşlikleri, kısaca ilişkileri iki grupta mütalaa etmemiz mümkündür:


     1- Menfaate dayanan, çıkar esası üzerine kurulan dostluklar, arkadaşlıklar, ahbaplıklar. Bu tür dostluklar çıkar esası üzerine kurulduğu için, menfaat varsa dostluklar devam eder, menfaat yoksa dostluklar da devam etmez, bozulur. Bu tür insanlara iyi gün dostu denir. Bunlar rahat ve iyi günlerinizde sizin dostunuz olurlar, yanınızdan hiç ayrılmazlar, hep sizinle beraber olurlar, adeta etrafınızda pervane gibi dönerler. İşin iç yüzünü bilmeyerek görünüşe bakıp aldananlar da “bunlar ne güzel, ne iyi dosttur, ahbaptır” derler. Bu tür dostlara karşı dikkatli olmak gerekir. Bir atasözümüzde bunlar hakkında şöyle denilmiştir: “Abdalın dostluğu köy görününceye kadardır.” Bunun anlamı şudur: Çıkarları dolayısıyla size dost görünen kimseler, işini yürütecek başka yollar bulunca sizinle olan münasebetlerini keserler, sizi hemen terkederler.

Velilerden birine:
Kaç dostun var, diye sorulmuş;
Bilmiyorum, şimdi dünya bana yöneldiği/makam sahibi olduğum için bütün insanlar bana dost. Gerçek dostlarımı, dünya benden dönüp gidince anlayacağım, demiş. (bk. El-ıkdü’l-Ferid, II, 291)
2- İhlas ve samimiyet üzerine kurulan dostluklar ve kardeşlikler. Bu tür dostluklarda karşılıklı sevgi vardır, saygı vardır, samimiyet vardır, içtenlik vardır, doğallık vardır, fedakarlık vardır, menfaat ve çıkar ilişkilerine dayanmaz. İyi günlerde de kötü günlerde de birbirlerinin yanlarında olurlar. Hele kötü günlerde hiç arkadaşlarını terketmezler, onların yardımlarına koşarlar. Halkımız arasında böyle iyi dostlara “kara gün dostu” denir. Bu konuda Hz. Ali şöyle der: “Senin gerçek kardeşin, daima yanında bulunan ve sana faydalı olmak için zarara katlanan, zamanın felaket ve musibetleriyle karşılaştığın zaman ne pahasına olursa olsun yardımına koşandır.” (Bk. Güzel Sözler Antolojisi, s. 47)
Bir düşünür de “Gerçek dostlar, iyi günlerinizde davet edilince sizi ziyaret ederler, kara günlerde davetsiz gelirler” der.
Denilmiştir ki: Dört şey ancak dört şeyle bilinir:
- Kahramanlık harp anında,
- Halîm (hilim sahibi) öfke anında,
- Güvenilir kimse alıp verirken,
- Dostlar da musibet anında. (el-Ikdü’l-Ferid, II, 290)
Mevlâna hazretleri bir gün müritlerinden biriyle giderken, birbirleriyle sarmaş dolaş olmuş bir grup köpek görürler. Müritlerinden biri;
“Şunlara bakın, ne güzel kardeşlik örneği! Keşke insanlar da bunlardan ibret alsalar!” der.
Mevlâna hazretleri tebessüm ederek karşılık verir:
“Aralarına bir kemik atıver de gör kardeşliklerini.”
Gerçek kardeşlik, arkadaşlık ve dostluklar basit çıkar ilişkilerine, dünya menfaatına dayanmamalı ve bilinmelidir ki, bunların hepsi fânidir, geçicidir. Merhum Barış Manço’nun bir bestesinde:
Unutma ki dünya fâni
Veren Allah alır canı
Ben nasıl unuturum seni
Can bedenden çıkmayınca


Dediği gibi, bir ömür boyu sürmeli, can bedende olduğu müddetçe devam etmeli. İnsanlığın böyle dostluklara, böyle kardeşliklere, böyle sevgiye, hatta böyle aşklara ihtiyacı var.

Tarihimizde dün bu tür güzel dostluklar vardı, dostu için malını, canını, her şeyini feda edebilecek güzel dostlar vardı. Mithat Cemal, Mehmet Akif Ersoy’un, dostlarına karşı tutumundan bahsederken şöyle der: “Dostunu, sevmek kelimesinin noksansız mefhumu ile seviyordu. Öldüğü zaman; düştüğü zaman; dünya aleyhine döndüğü zaman; yanında olmadığı vakit ve sevmeyenlerin yanında bulunsa bile.” (Mehmet Akif ve Safahat, s. 78)
Evet gerçek mü’min böyle olur. Gerçek dost, gerçek arkadaş böyle olur. Gerçek mü’min, gerçek dost sadece kendisini düşünmez, gerektiğinde dostlarının, kardeşlerinin yardımına koşar, imdadına koşar. Onların kötü durumda olmaları, sıkıntı içerisinde bulunmaları kendisini üzer, rahatsız eder, bundan ıstırap duyar. Bakınız sevgili Peygamberimiz bu hususu hadis-i şeriflerinde ne güzel belirtmiş: “Mü’minlerin birbirlerine karşı sevgi, merhamet ve şefkat göstermelerinin misali bir vücudun misali gibidir ki, o vücudun bir organı rahatsızlanırsa, diğer bütün organlar uykusuz kalarak ve acı duyarak onun ıstırabını paylaşırlar.” (Müslim, Birr, 66) “Sizden biriniz kendisi için arzu ettiği şeyi din kardeşi için de arzu etmedikçe gerçek anlamda iman etmiş olamaz.” (Buhârî, İman, 7;
Müslim, İman, 71)
Mü’min uyanık olur, dostunu düşmanını bilir. Gelişigüzel herkesi dost edinmez, dost seçerken gayet dikkatli davranır. Mezhep imamımız
İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin hocalarından Hz. Ali’nin torunu İmam Cafer-i Sadık (ö.148/765) şu tavsiyede bulunur:

“Beş kimse ile beraber bulunmaktan sakın:
Birincisi yalan söyleyen; çünkü devamlı ona aldanırsın.
İkincisi ahmak, aklı az olan; çünkü sana iyilik yapayım derken kötülük yapar.
Üçüncüsü cimri; çünkü en çok işine yarayacağı zaman seni bırakır.
Dördüncüsü kötü kalpli kimse; çünkü menfaatına kavuşmak için seni harcar.
Beşincisi fasık, yani açıkça kötülükleri yapan; çünkü seni bir lokma ekmeğe satar.” (Bk. Rehber Ansiklopedisi, III, 170)
Sevgili Peygamberimiz hadis-i şeriflerinde: “Allah katında arkadaşların en hayırlısı, arkadaşına hayırlı olandır. Allah katında komşuların en hayırlısı da komşusuna en hayırlı olandır.” (El-Fethu'l-Kebîr, I, 570) “Kötü arkadaştan sakının. Zira o, ateşten bir parçadır ki, ne onun sevgisi sana fayda verir, ne de sana olan ahdini yerine getirir.” (Ramuz, 173/3) buyrurmuştur.
Diyarbakırlı Said Paşa da bir beytinde:
“Seyyiât insana nefs-i kemterinden gelür
Her hacâlet ademe sû-i karîninden gelür” der
Anlamı şöyledir: Kötülükler insana fena nefsinden gelir, utanılacak şeyler ise insana kötü arkadaşından gelir, kötü arkadaşına uyarak kötülükleri yapar, kötü yollara düşer.
Rehber, yol gösteren, rehzen ise yol kesen demektir. Arkadaş ve dostlarımızı seçerken dikkatli olmalıyız. Rehber zannettiğimiz rehzen olmamalı. Şair ne güzel söylemiş:
Mizana vur konuştuğun ihvanı ibtida
Rehber zannettiğin rehzen olmasın
Denilmiştir ki, insanlar üç kısımdır:
Bir kısım insanlar vardır ki, gıda gibidirler, onlardan hiçbir zaman müstağni kalınmaz, her zaman onlara ihtiyacımız vardır. Yemeden içmeden yaşamak mümkün olmadığı gibi, onlarsız yaşamak da mümkün değildir. Başka bir ifadeyle yeme ve içmeden usanılmadığı gibi, bu tür insanlardan da usanılmaz.
Bir kısım insanlar da vardır ki, deva yani ilaç gibidirler. İlaç, her zaman alınmadığı, ancak gerektiğinde alındığı gibi, onlara da her zaman değil bazı durumlarda ihtiyaç duyulur.
Bir kısım insanlar da vardır ki, dert gibidirler, insanlara zarar verirler, onlara hiçbir zaman ihtiyaç duyulmaz, hatta onlardan kaçılır, yanlarına yaklaşılmaz.
Gerçek dostla ilgili olarak söylediklerimizi özetleyelim:


Dostlarınız içerisinde sizi yüzünüze karşı çekinmeden eleştiren, ama kusurlarınızı da
herkesin içinde savunan,
Başarılarınızdan dolayı kıskançlık duymayan, bilakis sevinip, mutlu olan; başarısızlıklarınızdan dolayı da üzülen,
İhtiyacınız olduğu zaman ilgisiz kalmayan, aksine hemen yardımınıza koşan,
Her söylediğinizi tasdik etmeyen, aksine, bildiği doğruları söyleyen biri veya birileri varsa bilin ki, gerçek dostunuz odur. İşte bu sebeple denilmiştir ki:
Dost odur ki, sana doğrusunu diye,
Dost değildir, sana doğrusun diye.
Konumuzu kainatın Efendisinin damadı ve ilim şehrinin kapısı Hz. Ali'nin: “Her şeyin hayırlısı yenisidir, fakat dostun hayırlısı eski olanıdır.” sözüyle noktalayalım.
 
 
EĞER BÜYÜK BİR DERDİN VARSA RABBİNE BÜYÜK BİRDERDİM VAR DEME, DERDİNE ÇOK BÜYÜK BİR RABBİM VAR DE.
 
EĞER BÜYÜK BİR DERDİN VARSA RABBİNE BÜYÜK BİRDERDİM VAR DEME, DERDİNE ÇOK BÜYÜK BİR RABBİM VAR DE.
 
EĞER BÜYÜK BİR DERDİN VARSA RABBİNE BÜYÜK BİRDERDİM VAR DEME, DERDİNE ÇOK BÜYÜK BİR RABBİM VAR DE.
 
EĞER BÜYÜK BİR DERDİN VARSA RABBİNE BÜYÜK BİRDERDİM VAR DEME, DERDİNE ÇOK BÜYÜK BİR RABBİM VAR DE.
 
Bugün 3 ziyaretçi (4 klik) kişi burdaydı!
SİTEMİZE HOŞ GELDİNİZ Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol