CÖMERTLİĞİN İLERİ DERECESİ: İSAR
Ashab-ı Kiram'dan (r.anhüm) fakir birisine kızartılmış bir koyun kellesi hediye edildi. Kendisi ve çocukları bu yiyeceğe muhtaçtı. Bu aç halde iken kelleyi getirene:Onu şu falancı komşuma götür; o ve çocukları bizden daha muhtaç bir haldedir, dedi ve oraya
gönderdi.O da aynı şekilde diğer bir komşusuna gönderdi. O da bir başkasına gönderdi ve sonuçta kelle ilk götürüldüğü yere geri döndü. Onların bu fedakarlığını, cömertliğin de bir üst derecesi vardır ki, ona 'isar' denir.
İsar; kendisi ihtiyaç içinde iken kardeşini tercih etmek ve önce onun ihtiyacını yerine
getirmektir.
Hz. Rasulullah'ın (s.a.v) ahlakı hep bu idi. Onun yüksek terbiyesinde yetişen Sahabe-i Kiram içinde bu ahlaka sahip pek çok kimse mevcuttu. Kalpleri ve halleri en iyi bilen Allahu Teala:"Onlar kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, başkalarını nefislerine tercih ederler.'(Haşr (59), 9.) ayetiyle onların bu üstün hâlini övüyordu. Çünkü onlar, kendileri aç ve muhtaç iken diğer mümin kardeşlerini tercih ediyor, ellerine geçeni önce onlara veriyorlardı. Bizzat çahşarak kazansalar da, ellerine geçen nimetin kendilerine ait olduğunu hiç düşünmüyorlardı.
Her şeyin Allahu Teaia'nın mülkü olduğunu yakînen biliyor ve kendilerini ancak bu mülkü yerine ve ihtiyaç içindekine ulaştırmakla görevli görüyorlardı. Ellerine geçen bir nimet için 'Ona en lâyık olan benim nefsimdir.' demiyor; onun, mümin kardeşlerine verilmesinin Allah için daha uygun olduğunu düşünüyorlardı.
Onlar her durumda Allahu Teaia'nın rızasını arıyor, buna özellikle zor ve sıkıntılı anlarda dikkat ediyorlardı. Rahmet Peygamberi'nin (s.a.v) buyurduğu gibi; 'Sadakanın en faziletlisi, en dar ve zor anlarda insanın karnı aç, kendi muhtaç iken başkasına verdiği sadakaydı(Ebu Dâvud, Vitr, 12 (1449); Nesâî, Zekat, 49 (2525)). Buna da ancak Allah ve Rasulüne sadakati tam olanlar güç yetirebiliyordu. Bu konuda ariflerin şu tespiti, işin özünü ortaya koymaktadır:
Elindeki mülkü ve yetkiyi kendisinin gören kimsede, isâr ahlakı gerçekleşmez. Bu ahlak ancak her şeyin Cenab-ı Hakk'a ait olduğunu gören ve bilen bir kimseden meydana gelir. Çünkü o, kendisini bir emanetçi görür. Onun vasıtasıyla bu mülk kime ulaştırıldı ise, onun buna daha hak sahibi olduğunu düşünür.(Sühreverdî,GerçekTasavvuf,318-319.)
Şimdi, bu yüksek ahlaka ulaşmış gerçek şeref, iffet, edep ve hürriyet sahibi müminlerin örnek ahlaklarından bir kaç numune görelim:Abdullah b. Abbas (r.a), anlatıyor: "Rasulullah (s.a.v), Ben-î Nadr ganimetlerini elde edince, Ensar'a: Siz kendi isteğinizle, Muhacir kardeşlerinizle mallarınızı ve evlerinizi bölüştünüz. Bu ganimette de onlara ortak oldunuz. Eğer isterseniz mal ve evleriniz size kalsın, bu ganimetten size bir şey vermeyelim hepsini Muhacirlere dağıtalım, buyurdu. Bunun üzerine Ensâr: Hayır, biz mallarımızı ve evlerimizi onlarla bölüştük; bu devam etsin. Ayrıca bizler, bu ganimetteki payımızdan da vazgeçip hepsini onlara veriyoruz!, dediler. Bunun üzerine Allahu Teala:"Onlar kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, başkalarını nefislerine tercih ederler.'(Haşr (59), 9.) ayet-i kerimesini indirdi."(Taberî, Câmiu'l-Beyan, XIV, 41; Beğavî, Meâlimu't-Tenzîl, VIII, 88;Şevkânî, Fethu'l-Kadîr, V, 200; Kurtûbî, el-Câmi', XVIII, 25.)
Bu ayetin baş kısmında, onların şu sıfatı anlatılmaktadır: "İmanı içlerine iyice sindirmiş olanlar."Bu ifade, Ensarın böyle yüksek bir ahlaka nasıl ulaştığını ortaya koymaktadır. Demek ki iman kalpte kök salıp iyice yerleştiğinde sahibi bu yüksek ahlaka ulaşmaktadır. Aynı ayette, bu cömertlerin iki önemli sıfatı daha zikredilmiştir:
1- Hicret edip yanlarına gelenleri severler,
2- Onlara verilen nimetlere karşı içlerinde herhangi bir sıkıntı ve haset bulundurmazlar.
Muhyiddin b. Arabî (k.s), bu ayetin tefsirinde der ki:
Onların başkalarını kendilerine tercih etmesi, her şeyden gönüllerini çekip Yüce Mevla'ya yönelmelerinin sebebi şudur:
Onlar dünyanın basit değerlerinden kalplerini kurtarmış, faziletitemiz fıtrata göre hareket etmekte görmüş, din kardeşlerini gerçek bir sevgiyle sevmiş ve onlar için yardımı en yüksek şeref bilmişlerdir Kendileri ihtiyaç içinde iken önce kardeşlerini düşünmeleri, gerçek fütüvvete ve kuvvetli bir tevhide ulaşmaları sebebiyledir. Kim, Allahu Teala'nın yardım ve koruması ile cimrilikten kurtulursa o, gerçekten felaha ermiştir."(İbnu Arabî, Tefsîru'l-Kur'ani'l-Azîm, II, 622.)
Müfessir ibnu Kesir (rah) demiştir ki: "Hz Rasulullah'ın (s.a.v) buyurduğu gibi, 'Sadakanın en faziletlisi, insanın eli dar, karnı aç, kendi muhtaç iken başkasına verdiği sadakadır.'(Ebu Dâvud, Vitr, 12 (1449); Nesâî, Zekat, 49 (2525)) Bu makam, cömertlikte çok yüksek bir makamdır. Bu makamdakiler, şu ayetlerde anlatılan kimselerden daha üstündürler:
"Onlar sevmelerine rağmen ellerindeki yiyeceği fakire, yetime ve esire yedirirler.'(İnsân 76/8.)"Sevmesine rağmen malı verir.'(Bakara 2/177.)
Çünkü, bu ayetlerde anlatılanlar, sevdiği mallardan tasaddukta bulunmaktadırlar, ancak çoğu zaman onların mala bir ihtiyaçları bulunmayabilir ve kendileri bir zarururet içinde olmayabilirler. Önceki ayette anlatılanlar ise, verdikleri şeylere kendileri muhtaç bir durumda
iken başkalarınıtercih etmişlerdir. Hz. Ebu Bekir Sıddîk (r.a) bu makamda bulunuyordu.(İbnu Kesir, Tefsir, VIII, 71.)
"Hz. Ebu Bekir (r.a), bir defasında İslam ordusunun hizmeti için bütün malını Allah yolunda tasadduk etmişti. Hz. Rasulullah (s.a.v), kendisine:'Ya Eba Bekir, ehlin ve evlatların için geride ne bıraktın?' diye sorunca: Onlara Allah ve Rasûlünü bıraktım, cevâbını vermişti. (Ebu Dâvud, Zekat, 40 (1678); Tirmizî, Menâkıb, 16 (3675), ibnul Esîr, Câmiu'l-Usûl, VIII, 591; ibnu Kesir, Tefsir, VIII, 71.)
Ashab-ı Kiram'dan (r.anhüm) fakir birisine kızartılmış bir koyun kellesi hediye edildi. Kendisi ve çocukları bu yiyeceğe muhtaçtı. Bu aç halde iken kelleyi getirene:
Onu şu falancı komşuma götür; o ve çocukları bizden daha muhtaç bir haldedir, dedi ve oraya gönderdi.
O da aynı şekilde diğer bir komşusuna gönderdi. O da bir başkasına gönderdi ve sonuçta kelle ilk götürüldüğü yere geri döndü. Onların bu fedakarlığını övmek üzere Allahu Teala :"Onlar kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, başkalarını nefislerine tercih ederler.'(Haşr (59), 9.) ayet-i kerimesini indirdi."(Taberî, Câmiu'l-Beyan, XIV, 41; Beğavî, Meâlimu't-Tenzîl, VIII, 88; Şevkânî, Fethu'l-Kadîr, V, 200; Kurtûbî, el-Câmi', XVIII, 25.)
Bu ahlak, büyük sûfilerin en fazla haz aldığı bir ahlaktır. Madde ve menfaatin putlaştırıldığı bu alemde, Sahabe-i Kiram'dan sonra isar ahlakını ancak, Allah rızasına aşık arifler tatbik edebilmişlerdir.
|